“Başka bir deyişle çevirmen hayatı ve zihninin içyüzü” adlı çeviri serimizin ikinci bölümüyle karşınızdayız. Bu bölümde simultane çevirinin zorluklarına, neden yorucu bir iş olduğuna, zaman zaman sıkıcı bir iş olabildiğine ve Moser-Mercer’in meslektaşlarıyla birlikte tercüme alanında yaptığı çalışmalara değiniliyor.
Bahsettiğimiz türde zorluklar simultane çeviriyi yorucu bir iş haline getiriyor ve böylece tercümanların neden yarım saatte bir görevi diğer tercümana teslim ettiği açıklanmış oluyor. Video izlemek ise en beteri. “Hiç de sevdiğimiz bir şey değil,” demişti Miles bana. Araştırmalar da bu sürecin daha yorucu ve stresli olduğunu ortaya koyuyor. Büyük ihtimalle vücut dili ve yüz ifadelerinin verilmek istenen mesajda payı olması ve uzaktan çalışırken bunları çözmenin güçleşmesi bu zorlukta büyük pay taşıyor. “Video bağlantısı olsa bile neler olup bittiğini çözebilmek için elinde daha az görsel ipucu oluyor,” diye belirtiyor Miles.
Bir de sıkıcılığı var tabii. New York’taki kriz konuşmaları sizde bir merak uyandırabilir ama sıradan bir politikacıdan, deniz yönetmelikleri üzerine konuşan bilirkişileri saymıyorum bile, sizi saatlerce uyanık tutacak şeyler beklemeyin. İzleyicilerin o esnada içi geçebilir ama tercümanların tetikte olması gerekir. Toplantı prosedüre bağlı detaylar ve sonuçlar yumağına doğru yelken açarken, her biri bölüm ve altbölümlere ayrıldığında tetikte olmanın ne kadar yorucu bir şey olabileceğini anladım. Birçok bilim konferansında kafa sallamayla yetinen biri olarak (hatta birisinde başkanlık yapıyordum) tercümanların metaneti beni büyülemişti.
Nörobilim alanına kaymadan önce Moser-Mercer (kendisi Almanca, İngilizce ve Fransızcayı anadili gibi konuşur) tercümanlık eğitimi almıştı. “Tercüme ederken kafamın içinde neler olup bittiği çok ilgimi çekmişti,” diye belirtiyor. “Bunu çözmenin de bir yolu olmalı diye düşünüyordum.” 1987 senesinde Cenevre Üniversitesi’ne geldiğinde bunun bir yolu yoktu; tercüme bölümü araştırmayla değil, eğitimle meşguldü. Moser-Mercer de nörobilim alanındaki meslektaşlarıyla birlikte araştırmayla meşgul olacak bir tercüme bölümü oluşturmak için kolları sıvamış.
Beyin ve Dil Laboratuvarı zümre başkanı Narly Golestani yakın bir tarihte yaptığım ziyarette bana “Dil insanın en karmaşık zihinsel fonksiyonlarından biridir.” demişti. “Çok dillilik üzerine birçok çalışma var. Tercüme, çok dilliliğin bir adım daha ötesine gidiyor çünkü iki dil de aynı anda aktif durumda oluyor. Sadece bir yöntem olarak ele alınmamalı çünkü algılama ve üretim aynı anda gerçekleşiyor. Yani beynin bölgeleri oldukça yüksek seviyelere çıkıyor, dilin ötesine geçiyor.”
Cenevre Üniversitesi’nde diğer nörobilim laboratuvarlarındaki gibi araştırma aracı olarak fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleyicisi (fMRI) kullanılıyor. fMRI kullanarak araştırmacılar beyni belirli görevler gerçekleştirirken(özellikle çeviride gerçekleştirilen görevler) izleyebiliyorlar ve bu çeviri sürecinin beyin bölgeleri arasındaki bir ağ sayesinde mümkün olduğunu ortaya çıkarmış durumdalar. Bu bölgelerden biri Broca bölgesi. Dilde üretim ve çalışma belleği konusundaki rolüyle biliniyor ve bu fonksiyonu sayesinde ne düşündüğümüzün ve yaptığımızın bilincinde olabilmeyi devam ettirebiliyoruz. Bu bölge aynı zamanda dil üretiminin ve kavrayabilme kabiliyetinin kontrolüne yardımcı komşu bölgelerle de bağlantılı. “Tercümede kişi bir şey dinlerken aynı anda çevirmesi ve konuşması gerektiği vakit bu bölgeler arasında oldukça güçlü bir fonksiyonel etkileşim görülür,” diye belirtiyor Golestani.
Birçok diğer bölge de bu sürece dahil oluyor ve aralarında sayısız bağlantı oluşuyor. Bu ağın karmaşıklığı Moser-Mercer’i tek seferde hepsinin üstesinden gelmeye çalışmaktan alıkoydu; ayrıca her tamamlayıcı parçanın ne yaptığını teker teker ortaya çıkarmak ise çok emek gerektirecekti. Bunun yerine Cenevre’deki araştırmacılar her öğeyi kara kutu olarak kabul edip bu kutuların birbirleriyle bağlantısının ne olduğu ve nasıl koordine oldukları üzerine yoğunlaştılar. “Araştırmamız, tercümanların bu sistemleri eş zamanlı olarak kullanmalarını sağlayan mekanizmaları çözmek üzerinedir,” diye belirtiyor araştırma takımından Alexis Hervais-Adelman.
Beynin gelişimsel açıdan atası diyebileceğimiz merkezi olan striyatumdaki kaudat çekirdek ve putamen adlı iki bölgenin aslında bu faal yönetim görevindeki anahtar rol oynayan oyuncular olduğu ortaya çıktı. Nörobilimciler bu yapıların öğrenme, planlama ve hareket etme gibi diğer karmaşık görevlerde rol aldıklarını biliyorlardı. Hervais-Adelman ve meslektaşlarına göre bu da şu anlama geliyor: beyinde sadece tercümeye atanmış bir beyin merkezi yok. fMRI kullanılarak üzerinde çalışılan diğer birçok insanın hal ve hareketinde olduğu gibi tercümenin de birçok bölgenin beraber çalışmasının bir meyvesi olduğu ortaya çıkmış oldu. Ayrıca, süreçleri kontrol eden beyin bölgelerinin özel amaçlı değil çok amaçlı olduğu da görüldü.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Kaynak: In other words: inside the lives and minds of real-time translators
Çeviri: Burak ŞOLT